Sınavlarla yatıp sınavlarla kalkıyoruz.
Yılda 10 milyon aday LGS, YKS, KPSS ve benzeri sınavlarda ter döküyor. Çocuklar çocukluğunu, gençler de gençliğini yaşayamıyor.
Ustalar çırak, yıldız takımlar sporcu bulamıyor, sokaklar oyun oynayacak çocuğa hasret. Hem devlet hem de aileler olarak bütçemizden en büyük payı eğitime ayırıyoruz. Peki, maddi ve manevi olarak yaptığımız onca fedakarlığın karşılığını alabiliyor muyuz? Keşke gönül rahatlığıyla evet diye haykırıyor olabilseydik…
Vitrin mi, yetkinlik mi?
Pek çok alanda olduğu gibi eğitimde de vitrine oynuyoruz. Özellikle de sınavla öğrenci alan okullar ve pahalı kolejlerde.
Vitrin gösterişli olsun gerisi önemli değil.
Yüz binlerce lira öğrenim ücreti ödeyip bir de dershaneye, özel derse gitmek neyin nesi? Ne kadarı dil öğreniyor, ne kadarı mezun olduğunda hemen iş buluyor, ne kadarı ayda kaç lira maaş alıyor?..
Kaçı liseyi bitirdiğinde istediği üniversiteye, kaçı üniversiteyi bitirdiğinde istediği bir işe girebiliyor?
Öğretmen maaşları ne kadar?
Haftada kaç saat derse giriyorlar?
Hafta sonu da çalışıyorlar mı?
En önemlisi de ne kadar mutlular?
Neden mi önemli?
Öğretmenler ne kadar mutlu ise yetiştirdikleri öğrenciler o kadar mutlu oluyor da ondan… Bir de yine vitrine yönelik spor salonları, sanat atölyeleri, doğal yaşam alanları, bilim laboratuvarları, beceri atölyeleri ve hobi salonları var ki ne siz sorun ne de ben anlatayım. Ciddi anlamda yatırım yapıldığı kesin. Öğretim kadroları da mevcut, eksik olan tek şey öğrenci.
Ya ilgi yaratma konusunda yeterince çaba harcanmıyor ya da orada geçen süreye boşa geçen zaman olarak bakılıyor.
Ne zaman okul ziyaretine gitsem, sınıflar dışındaki alanları da özellikle geziyorum. Çoğu zaman boş hem de bomboşlar.
Gerekçe hep aynı:
Şu an için boş ama genelde hep dolu!
Aslında her atölyenin ve etkinlik salonlarının kapısına bir çizelge konulsa ve gün gün, saat saat kim, ne kadar kullanıyor belirtilse ne güzel olur.
İlgisizliğin kabahatlisini de hiç uzaklarda aramayalım.
Ne okul sahipleri ve yöneticileri ne de öğrenci ve veliler.
Tek sorumlu var o da sınav odaklı eğitim sistemi ve bu sistemde ısrarcı olanlar. Sınavlarda ve sınıf geçmede bu derslerin ve yetkinliklerin hiçbir etkisi ve katkısı olmadığı için ya hiç yapılmıyor ya da yeterince önem verilmiyor.
Yetkinlik ödüllendirilmeli
Spor, sanat, beceri, sosyal faaliyetler, yabancı dil ve diğer etkinlikler liselere ve üniversiteye girişte mutlaka dikkate alınmalıdır.
Eğer bu gerçekleşirse öğrencilerimiz girmeye çalıştıkları öğrenim kurumlarında kazanacakları donanımdan fazlasını daha bu okullara girmeden kazanabilirler. Yine aynı şekilde mezuniyet için de aynı kazanımlar istenip, sürdürülebilir hale getirilirse, hayata atıldıklarında gençlerimizin elinde diplomanın dışında çok daha fazla argüman bulunabilir. Bu da hem iş bulmalarını kolaylaştırır hem de yaşam kalitelerini yükseltir… Önümüzdeki yıllarda sınavların da, diplomaların da fazla bir önemi kalmayacak. Nereden mezun olduğunuza ya da kaç diplomanız bulunduğuna değil yetkinliklerinize bakılacak.
Ne kadar donanımlıysanız, hangi konularda ne kadar yetkinseniz ve en önemlisi de özgüveniniz ne kadar yüksekse iyi maaşlı, iyi iş bulma şansınız o denli artacak. Sınav yükünün altında enkaza dönmüş, diploma dışında farklı bir yetkinliği olmayanların işi zordu daha da zor olacak.
Daha şimdiden kontenjanlar dolmuyor, öğrenim gördüğü alanda iş bulanların sayısı her geçen gün azalıyor!
Eminiz ki pek çoğunuzun aklına gelen ilk soru:
“Peki diploma tüm bu donanım ve yetkinlikleri sağlamıyor mu?..”
Keşke bu soruya da tüm içtenliğimizle evet diyor olabilseydik.
Özetin özeti: Eğitimde çok önemli değişiklikler yapılıyor ama nedense bu konular hiç konuşulmuyor. Önemsiz olduklarından mı? Hayır. Demek ki hâlâ onlara sıra gelmemiş!..