Medya Ombudsmanı Faruk Bildirici, dijital yayıncılıktaki gelişmelerin gazeteciliğe etkisini değerlendirdi, özellikle yanlış haberin düzeltilmesi ve özür konularında yapılması gerekenleri Türkiye Gazetecileri Hak ve Sorumluluk Bildirgesi’nden yola çıkarak sıraladı. Gazeteciliğin her koşulda şeffaf olması gerektiğini belirten Bildirici, özellikle dijital çağda yanlışların daha fazla insan tarafından görüntülenebildiğine dikkat çekti. Yanlışı gizli saklı ifadeler yerine herkesin görebileceği şekilde düzeltmenin önemine değinen Bildirici, “Düzeltmeleri tüm okurların ve izleyicilerin görüp öğreneceği biçimde yapmak, yanlışlardan arınma konusundaki iyi niyeti kanıtlar, okur ve izleyiciye güvenlerinin kötüye kullanılmadığı mesajı verir. Yanlışın sebep olacağı güven kaybı da ancak bu yolla telafi edilebilir.” diye yazdı. Bildirici’ye göre, aktarılan bilgi gerçek de olsa muhatabı olan insanların kendileriyle ilgili yazılanlara, söylenenlere cevap vermek, görüşlerini açıklamak istemeleri de tıpkı düzeltme istemek gibi insanların doğal hakkı.
Faruk Bildirici’nin “Dijital çağda düzeltme ve özür yöntemleri” başlıklı yazısının bir bölümü şöyle:
“Eskiden yazılanları düzeltmek, cevap metinlerine yer vermek daha kolaydı. Birkaç gün sonra da olsa gazetenin aynı sayfa ve sütununda yayınlamak yeterli olurdu. Ama şimdi dijital çağdayız. Dijital evrende yanlışın düzeltilmesi çok daha zor ve çetrefilli bir iş. Basılı gazeteler gün bittikten sonra arşive kaldırılır, ancak meraklısı tarafından görülebilirken dijital arşivler sürekli yayında kalıyor, yayınlandığı ilk andaki gibi yeni okurların önüne düşebiliyor. Bu nedenle dijital evrende düzeltmenin yanlış bir haber ya da bilgiyi ortadan kaldırması ya da yanlış ile düzeltme ve cevap metninin birlikte görünmesi önem taşıyor.
Kuşkusuz sanal evrende de düzeltme ve cevap hakkı konusundaki temel gazetecilik ilkeleri aynen geçerli. Esas olan düzeltme ve cevap hakkına saygı göstermek, haberin muhatabı itiraz etmemiş olsa bile yanlışın düzeltilmesinden kaçınmamaktır. Düzeltme yapıldığını örtmek için ‘küçük düzenlemeler yapıldığı’ ya da ‘açıklığa kavuşturulduğu’ gibi muğlak ifadeler kullanmak yerine düzeltme ve özür olduğunu açıkça ifade etmek gerekir. Düzeltmelerin anlaşılır bir dille yazılması ve kapsamlı olması da önem taşır.
Web sayfasındaki bir haber, yazı ya da görselde maddi hata var ise uyarı doğrudan muhatabı olmayan bir kişi ya da kuruluştan gelse bile hemen dikkate alıp düzeltmekten kaçınılmamalıdır. İnsanların mağduriyetlerine yol açan ya da var olan bir mağduriyetin sürmesine/artmasına yol açan hakaret, ayrımcılık, aşağılama, ötekileştirme, nefret söylemi gibi unsurlar da vakit geçirmeden düzeltilmelidir.
İnsan odaklı bir iş olan gazetecilikte insanlara zarar vermemek ve asıl olarak da korumak temel ilkedir. Yanlışın önemine, muhtemel etkisine göre haberin olduğu sayfa tümden yayından kaldırılabilir. Tabii böyle bir durumda bu linkte sayfanın yayından kaldırılma gerekçesine ilişkin bir not koymak aydınlatıcı bir işlev görür. Zira silinen bir linkin ilk hâli ve değiştirilen tüm versiyonları, arama motorlarının önbellek (cache) sayfalarında kalıyor, arayan da yıllar sonra bile ulaşabiliyor.
Her düzeltme sonrasında sayfanın girişinde güncelleme tarih ve saatinin görünmesi şarttır. Güncellemeyi girişte belirtmekle yetinmeyip sayfanın altına da düzeltme hakkında bir bilgi ve gerekirse özür notu da eklenmelidir. Cevap hakkı için de aynı yöntem izlenmelidir. İlgili haberin muhatabının cevap hakkını kullanmak istediği durumlarda cevap metni, haberin ve yazının bütünlüğünü bozmayacak biçimde eklenebilir.
Duruma göre cevap ve düzeltme metni ayrı bir kutu olarak da düzenlenebilir. Bu eklemenin de görünür bir biçimde ve haberle aynı sayfada olması gerekir. Tabii yine güncellemenin tarih ve saati belirtilmeli; değişiklik notu da aynı sayfada ve ayırt edilebilir biçimde sunulmalıdır.
Geçmişte yayınlanmış bir haberle ilgili yeni bir gelişme ya da değişiklik, farklı bir haber olarak yayınlanmak yerine eski haberin altına ya da yanına bir kutu olarak eklenmelidir. Böylece haber ya da yazı, yeni okurlar için bütünlüklü ve son gelişmeleri içeren bir metin hâline getirilmiş olur. Haber daha önce sosyal medyada paylaşılmışsa ilgili platformda da düzeltme ya da güncelleme notuyla yeniden paylaşmakta yarar var.
Yazım hataları ve maddi hatalar için düzeltme açıklaması yapmak gerekmez. Ancak nadiren de olsa anlam değiştiren, yanlış anlaşılmalara yol açan maddi hatalar için düzeltme notu zorunlu hâle gelebilir.
SOSYAL MEDYADA YANLIŞ HABERİN DOLAŞIMI
Sosyal medyada da evrensel gazetecilik kuralları aynen geçerlidir. Çünkü bir gazeteci, sosyal medyada da mesleki kimliğinden sıyrılamaz. Nasıl ki gazetecilik faaliyeti sırasında kimseye hakaret edilmemesi; aşağılayıcı, alaycı, ayrımcı, cinsiyetçi ve nefret söylemi içeren ifadeler kullanılmaması gerekiyorsa aynı şekilde sosyal medyada da bu tür paylaşımlarda bulunulmamalıdır.
Daha da önemlisi, bir gazeteci, haber yazarken olduğu gibi kaynağından kontrol edilerek doğrulanmamış, araştırılmamış bilgileri de sosyal medyada paylaşmamalı, hiç kimse hakkında yargıç ve savcı gibi hüküm vermemelidir. Farkında olmadan yazılan yanlış bir ifade ya da bilgi hemen silinmeli ya da düzeltilmelidir. Ancak eski paylaşımın tamamen silinmesi çoğu zaman düzeltme için yeterli olmaz. Daha önce o paylaşımı okuyan ya da görenlerin, işin doğrusunu öğrenmesi için düzeltme ve birilerinin haksız yere suçlanması gibi özel durumlarda özür notunun da paylaşılması gerekir.
Fakat yanlış bir paylaşım ile düzeltme notunun birlikte görünmesi zorunludur. Çünkü yanlış paylaşımı görenler, düzeltmeyi görmeyebilirler ve bu durumda yanlışın yaygınlaşması önlenemez. Uzun zaman sonra bile eski bir yanlış paylaşımı gören kişilerin bu gönderiyi yeniden paylaşarak yanlışı bir kez daha dolaşıma soktuğu örnekler çok sık yaşanıyor.
Yanlışın ve düzeltme notunun birlikte görülmesi için X’te uygulanan ‘Topluluk notları‘ yönteminde katılımcılar, paylaşımların altına notlarını bırakabiliyorlar. Bu notlar ise daha sonra o paylaşım hakkında bir rapora dönüştürülüyor, topluluk kurallarını ihlal eden paylaşımlar etiketleniyor. Ancak yanlış paylaşımın altına düzeltme ve özür notu eklendiğinde X’te yine ilk paylaşım öne çıkarılıyor; düzeltme bölümü yeterince fark edilemeyebiliyor. O nedenle, düzeltme veya özür metnini daha fazla kişinin görmesini sağlamak için orijinal paylaşımı alıntılayarak paylaşmak, daha etkili bir yöntem olarak ön plana çıkıyor.
Başka bir yöntem de düzeltirken yanlış paylaşımı silmek ve silinen paylaşımın görüntüsüne/fotoğrafına düzeltme ve özür notu ekleyerek yeniden paylaşmak olabilir. Böylece hem düzeltme notu ile yanlışın birlikte görünmesi, hem de yanlış paylaşımın farkında olmadan birileri tarafından daha sonra yeniden dolaşıma sokulması önlenebilir.
Facebook’ta da etiketlemek ya da paylaşımı tamamen silmek için kullanıcıların notları dikkate alınıyor. Ama bir gönderinin yanlış olarak etiketlenmesinde asıl olarak doğrulama platformlarının incelemeleri esas alınıyor. Eğer yanlış paylaşım işaretlenmişse silmekle yetinmeyip doğrulama platformunu da bilgilendirmek gerekiyor. Aksi takdirde paylaşım silinse bile o kişinin ya da medya kuruluşunun yanlış paylaşımda bulunduğu, kayıtlarda kalıyor.
Ayrıca uluslararası sosyal medya platformları da kendi yayın ilkelerine uymadığı gerekçesiyle içerikleri silebiliyor ya da erişimini sınırlandırabiliyor. Bu konuda Avrupa Parlamentosu’ndan platformlara bir sınırlandırma geldi. AP Genel Kurulu’nda yeni kabul edilen ‘Medya Özgürlüğü Yasası‘ ile Facebook, X veya Instagram gibi uluslararası çevrimiçi platformların medyadaki içeriği ‘keyfi olarak kısıtlaması ya da silmesi’ yasaklandı. Bu platformlar, içeriklerini kaldırma veya kısıtlama niyetini medya kuruluşuna bildirecek ve yanıt vermesi için 24 saat süre tanıyacak. Medyanın vereceği yanıttan sonra söz konusu içeriği silebilecek veya kısıtlayabilecek.
Elbette buraya kadar aktardığım bu düzeltme ve özür yöntemlerin medya kuruluşu tarafından nasıl uygulandığının okur ve izleyici tarafından bilinmesi gerekir. Bunun yolu da evrensel ilkelerle yetinmeyip kurumsal yayın ilkeleri metinlerinde düzeltme ve cevap prosedürleri ile uygulanan yöntemlere ayrıntılı biçimde yer vermektir. BBC’nin düzeltme, özür ve açıklamaları topladığı sayfa da okuru bilgilendirmek açısından başarılı bir örnek.
DÜZELTME VE CEVAP HAKKI HANGİ DURUMLARDA GEÇERLİDİR?
Elbette gazeteciler ve medya kuruluşları bazen de yanlışları kendiliklerinden düzeltmez ya da haber ve yazıların gerçeğe aykırı olduğu konusunda muhataplarıyla anlaşamaz. Hatta bazen de Türkiye’de son yıllarda yaygın olduğu gibi güç ve iktidar sahipleri, doğru olan haberleri de yalanlamaya, gazeteciyi itibarsızlaştırmaya kalkabilir.
Bu tür durumlarda düzeltme ve cevap hakkının tanınması konusunda da sıkıntı doğabilir, gönderilen metin doğrudan yayınlanmayabilir. Haberin muhataplarının ya da avukatlarının doğrudan ya da noter aracılığıyla gönderdikleri metinlerin yayınlanmaması durumunda ister istemez hukuk devreye girecektir.
Eskiden Arapçada yalanlama ve doğru olmadığını açıklama anlamına gelen ‘tekzip’ terimi kullanılırdı. Sonradan Türkçesiyle ‘Düzeltme ve cevap hakkı’ yasal metinlerde onun yerini aldı. ‘Düzeltme ve cevap hakkı’, anayasa ile güvence altına alınmış, uygulama kuralları yasalarla düzenlenmiş bir haktır. Anayasa’nın 32. Maddesi’nde şu tanım yer alıyor:
‘Düzeltme ve cevap hakkı, ancak kişilerin haysiyet ve şereflerine dokunulması veya kendileriyle ilgili gerçeğe aykırı yayınlar yapılması hallerinde tanınır ve kanunla düzenlenir.
Düzeltme ve cevap yayınlanmazsa, yayınlanmasının gerekip gerekmediğine hakim tarafından ilgilinin müracaat tarihinden itibaren en geç yedi gün içerisinde karar verilir.’
Basın Kanunu’nun 14. Maddesi’ne göre, ‘kişilerin şeref ve haysiyetini ihlâl edici veya kişilerle ilgili gerçeğe aykırı yayın yapılması hâlinde, bundan zarar gören kişinin göndereceği suç unsuru içermeyen, üçüncü kişilerin hukuken korunan menfaatlerine aykırı olmayan düzeltme ve cevap yazısını; sorumlu müdür hiçbir düzeltme ve ekleme yapmaksızın’ kullanmak zorundadır.
Aynı yasa maddesinde düzeltme ve cevap hakkının kullanılma koşulları ve başvuru süreleri düzenleniyor; gönderilecek metnin yayınlanmaması durumunda Sulh Ceza Hâkimliği’nin karar vereceği belirtiliyor.
Televizyonlar için de RTÜK ve TRT kanunlarında Basın Kanunu’na benzer düzenlemeler yer alıyor. ‘Gerçek ve tüzel kişilerin, kendileri hakkında şeref ve haysiyetlerini ihlâl edici veya gerçeğe aykırı yayın yapılması hâlinde’ bu hakkı kullanabilecekleri ifade ediliyor.”
(HABER MERKEZİ)